Aidiyet Duygusu - Göçmen ve Expat Online Psikolojik Danışmanlık

Aidiyet Duygusu

Aidiyet duygusu, yaşamın ilk yıllarında geldiğimiz aile, kültür, içinde büyüdüğümüz ev, şehir, iklim gibi etkenlerle örgü gibi örülen bir duygudur. Yaşamın ilk yıllarında yakınlarmızın fiziksel ve psikolojik özellikleri, kullandığımız eşyalar, etrafımızdaki renkler, yediğimiz yemek, içinde bulunduğumuz alan, sokak, bağ kurma şeklimiz, belleğimizin ilk yapı taşlarını oluşturur. Kültüre ait yardımlaşma, duyguları paylaşma, sarılma…vs gibi her gün tekrarlanan alışkanlıklar güçlü ve sürekli duygular yaratır. Diğer tüm deneyimler bu yapı taşlarıyla bağlantılı olarak edinilir. Bu bağlantılar beynimizdeki nöral yollarla kurulur. Bedenimizde derin alışkanlık ve reflekslere dönüşürler. Aidiyet hissi, etrafımızla bağlantıda, güvende, anda ve kalp açıklığında hissetmeyi destekleyen bir duygudur. Çünkü artık hemen her şey veya herkes tanıdık, bildik ve kolay anlaşılır hale gelir.

Göç etme süreciyle, başka bir iklim, alan, yemek, farklı alışkanlık ve fiziksel özellikteki kişilerin olduğu bir yere, sadece bedenimizi değil bu derin alışkanlık ve reflekslerimizi de taşımış oluruz. Ancak bu sefer alan farklı olduğu için yıllardır başka mekana başarılı şekilde uyumlanmış alışkanlıklarımız bu sefer bilindik sonuçlar almayınca engellenmişlik ve endişe yaşamaya başlar. Sosyal desteğin de yok olması veya azalmasıyla birlikte, yalnızlık hissi ve kopukluk hissi oluşmaya başlar. Yalnızlık, korku, kendine güvensizlik, kararından tereddüt etme ile birlikte anksiyete ya da depresyon veya kendini uyumlanmaya aşırı zorlama gibi durumlar geliştirebilir. Tekrar aidiyet kurmak oldukça zor görünür. Uyum sürecinde kişi yüzeysel şekilde başarılı olsa da, eskiden gelen pek çok duygusunu örtmüş kendisiyle bağlantısını zayıflatmış olabilir. Sürekli evini özleyen veya kendini yok sayan bir takım işlevsel olmayan başetme mekanizmaları aktive olabilir.

Bu duygunun zedelenmesi kişinin kendini ve içinde bulunduğu dünyayı bütün algılaması için oldukça önemlidir. Bütünlüğü dağılmaya başlayan veya bir kısmını inkar etmeye başlayan kişinin güvende hissetmesi oldukça zor olacaktır. Sevgiyi, desteği dışarda aramaya veya hayallerine sarılmaya ve izole yaşamaya başlayabilir. Ve bu bir döngüye dönüşüp yıllar içinde farklı psikolojik sıkıntılara kişilik problemlerine sebep olabilir. Kişinin hiç bir yere ait olmadan, bir yaprak gibi savrulduğu veya çalışma hayatında stabilken onun dışında dağılmaya, yalnızlığa yatkın olduğu bir hayata dönüşebilir.

Aidiyet aslında sevginin ve güvenin sanki havanın içine dağılmış hali gibidir. Sevginin bilindiği şekilde gelmemesi bu havanın solunamıyor hissini verebilir. Kişi psikolojik bir yardım almıyorsa bu illüzyonla hayatını geçirebilir. Paralel evrende başka bir yerde olduğunu düşünerek günlerini geçirebilir.

Bilimsel bir çalışmada insan beyninden bir nöron tek başına izole bir ortama alınmış ve izlenmiştir. Nöron pek çok uzantı yaratarak bağlantı kurabileceği başka bir nöron aramaya başlamıştır. Beynimiz bu nöronlardan oluşmaktadır. Anlamlı bağlantılar kurmadığımızda bir duvarın arkasında ayrışmış hissederek yaşar ve bir yanımız yok oluyor hissine kapılırız ve bu his normaldir. Ancak çözümsüz değildir. İnsan başka bir ülkeden gelse de yapı taşları oraya bağlantılı olsa da göçmenlik konusunda uzman bir psikologla tekrar aidiyet oluşturabilir. Ancak psikoloğun göç etmeyle ilgili bilgisi olması gerekir. Aksi takdirde göçle gelen sıkıntıları göremeyip başka konularla çalışmaya başlayabilir ve bu sizi iyice karıştırabilir.

Göç var olan özelliklerin adapte olma süreci olarak görülmelidir. Aidiyetsizlik ve yalnızlık arafta olma halidir, bilinçdışında nereye evrileceğini bilememeyle oluşan ikilem ve boşluk duygusudur. Alanında uzman bir psikologla burdaki ana başlıklar net olarak belirlenir, ne kadarının geçmişle ilgili, ne kadarının göçle ilgili olduğu ayrıştırılır ve hemen uygun psikolojik tekniklerle çalışılmaya başlanır. Aidiyet kişinin değişmeyecek özelliklerinin fark edilmesi, ihtiyaçların fark edilmesi, bulunulan ülkedeki farklılıklarla en doğru başetmelere gidilmesi, kendinden ayrışarak değil kendini en iyi şekilde ortaya koyarak ilerlemesi, yeni alışkanlıkların desteklenmesi, tutarlılığın korunması gibi pek çok teknikle kişinin hayatı çok farklı bir yöne evrilebilir. Kişinin değişmeyen yanlarına uygun kişilerle bağlantı içinde olması, düşünce yapısını değiştirmesi, geçmişten kopmadan ilerlemesi sağlıklı bir şekilde kök salmasını sağlayabilir. Çocukluktan gelen özlemler ve travmalar ile ilgili çalışılıp bunlardan özgürleşilmesi yeniye uyum sürecini hızlandırır ve destekler. Aidiyet algısı çalışıldıkça gelişen bir konudur çünkü adaptasyonun kendisi gibidir. Adaptasyon da sürekli açılarak gelişen bir özelliktir. Varoluşsal noktalara dokunur ve çözümün kişinin kendi içinde olduğu anlaşıldığında terapide edinilen becerilerle kişi artık kendiliğinden hangi yoldan gideceğini anlar ve aidiyeti geliştikçe tekrar etrafıyla bütünleşen gerçek bir birey haline gelir.
Teşekkürler,

Uzm. Psk. Selin Tabak

Aidiyet Duygusu
Top